18 Kasım 2011 Cuma

Niyet

Yağmur sonrası gökkuşağını biri göstermeden herkes göremez, farketmez; çünkü bembeyaz ya da kapkara bulutların içinde kendiliğinden renkleri görmek, inceden inceye sızan güneşi fark etmek meziyettir... Bu meziyet de niyetin yansıması; ya iyimser ve güçlüsündür; ya kötümser ve aciz!

11 Kasım 2011 Cuma

Dikkat! Aynısı çıkabilir.

Bazı erkeklerin "içindekiler" diye özeti yazılabilir. Kendilerini matruşka gibi tanıtıp önce insanın başını döndürmeye çalışırlar. Vaatler, sürprizler, jestler, sözler, övünmeler... Sonra bir bakarsınız size de tüm yaptıkları aslında onun kitabında sıralı ve daha önceden denenmiş, sınanmış, onaylanmış!

Süzgeç

Her yaşadığımız gün bir önceki güne göre değişmiş oluyoruz değil mi? Gördüklerimiz, duyduklarımız, öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz değişince fikirlerimiz de ve bizi biz yapan bakış açımız da değişiyor. Kendimize yabancı mıyız o zaman?

"Ne büyük konuşsam başıma gelir zaten" ben bu cümleyi çok kullanırım. Üstüne bir de "Büyük konuşmayayım diyeceğim ama bu sefer gerçekten konuşabilirim çünkü bu artık asla olmaz..." dediğim zamanda bir bakmışım yapıyorum bile!

Sonra da bile bile yapmaya devam ederim. Neden? E bu sefer de girdik bir alamete sonunu görmeden olur mu?  

Sonuç ne olur? Ya hüsran ya bayram...

Başkasına öğüt vermek, yol göstermek kolay; hele ki biraz mantıklı biriyseniz arkadaşlarınız arasında bir anda sosyal danışman ilan edilmeniz an meselesi ama iş kendimize gelince? En olmadık en umulmadık şeyler çeker değil mi? Caziptir bir kere... Nerede gizem varsa orada hayat vardır! Yaşanılacak şeyler vardır.

Asıl soru işte: kaç defa bunun ardına saklanacağım... Çocuk gibi elmayı da şekerini de güzelce yemek ne ala, ama sapı elimde kalınca tekrar o kıpkırmızı elmanın büyüsüne kapılıp da yememem gerektiğine ne zaman ikna olacağım bilmiyorum. En iyisi şimdilik kurtları görmeye başlar başlamaz elmayı çöpe atabilmekle işe başlayayım ki alışkanlıklar bir anda da bırakılamaz ama değil mi ya!

Aslında belki de saklanmıyorumdur; uçuruma atlayan ben değilimdir, uçurumun ta kendisiyimdir de ondan çekiyorumdur arızaları, kimbilir...

Tesadüfler

Sıfırdan başlamak. Merak uyandıran, sabrı sınayan, kendini yeniden keşfe yönelten bir durummuş. Yeni umutlar, heyecanlar, düzen... Cevabı bulunacak onca soru. Her şey bir anda oluverdi. Onca ay bekledim sadece. O hafta hayatım değişti. Ağrına gidiyormuş insanın büyümek. Oysa henüz 15 yaşında falanken ne matah bir şey gelirde bana 20'lerinde olmak :)

5 Ekim yazmışım bunları, sonunu getirememiştim. Üstünden bir ay geçmiş ve hala şaşırtmaya devam ediyor hayat beni bu ara!

Pek bir anneanne moduna girdim elde değil: "Kısmet kızım, nasipse olur. Alnında ne yazıyorsa o, gerisi laf!" Öyle mi acaba sahiden. Bazen ne yaparsan yap, oradan oraya sürüklenecek miyiz sadece? Ama Şanal çok yardımcı oldu bana şimdi hakkını yiyemem, bir kitabı dünyamı değiştirdi. Ya şanstı, ya tesadüf bilemem; bildiğim o ki bu ara şeytan tüyü var üstümde: ne geçirsem gönlümden, aklımdan oluyor! İyi ve kötü! :D

Hayatıma dair onca şey planladım. 5 sene öncesinden geleceğimin detayları iç içe geçmiş zibilyonlarca klasör şeklinde :C My Computer'da özenle arşivlendi, saklandı :) Beklenen büyük zaman geldiğinde ise bir anda yalan oluvermenin çaresizliği ve hiddetiyle hepsi tarafımca harddiskteki yerini almakla kalmadı, bilgisayara bir de format attırdım ki her taraftan taze başlangıçlarla kuşatayım hayatımı! Öyle de oldu nitekim.

4 Ağustos 2011 Perşembe

Keşif zamanı

Sadece birkaç yıl içinde asla aklınıza gelmeyecek ya da daha doğrusu, hangi sebeple ve cüretle böyle düşünüyorsak, başınıza gelmez diye düşündüğümüz nice olayı yaşayabiliyormuşuz...

Bunların üstüne akılda kalan tek bir soru oluyor: Neye işaret? Evren bana ne mesaj veriyor? Ne isyan, ne sitem; onca olan biten sonrasında sadece yeni bir umut ışığı, ayakta kalmaya devam etme ve hayata tutunma için yeni bir gerekçe arayışı için bu sorunun cevabını bulmak için tırmalıyorum yaşadıklarımı olayları unutmak istercesine olanları çoktan arşive atmış beynimde. Ama bazen hata kodu verdiğini görünce diyorum kendi kendime evet ilk aşama başarılı: kendini kandırma evresi. Kandırma dediysem olan bitenden sonra ah vah etmemek ya da kendimi üzmemek için değil, sadece bu yaza dair yani içinde bulunduğum zaman diliminde medeni halimden,yaşadığım yer ve yaptığım işime kadar değişeceğini planladığım hayatı yaşamaya dair kendimi hazırlamış olma durumuna bir panzehir etkisi hissedebilmek.

Tek başına, dostlarla yeni bir evde tekrar büyüdüğün şehirde ne kadar süreceğini bilmeden tatil yaparak :) Ne açıdan hangi ruh haliyle baktığıma göre avantajları ya da dezavantajları tartışılır.. Hah!

11 Haziran 2011 Cumartesi

Dersimiz 1: Noktalama İşaretleri

Başın yastığa ilişince beynin rüyalara kolayca ilişemiyor geceleri.
Yaşananlara iki nokta koyup her seferinde
bir mizahsen bir açıklama bir yeniden canlandırma husumetidir dadanıyor insanın aklına!

Geri dönüp bakıyorsun,
soru işaretlerinin karşılığı ünlem olunca noktalar koyuyorsun virgüllerin yerine;
kalemin ucuyla tek bir dokunuş darbesi, yuvarlak ve silik...

Zira diğer kahraman noktayı virgül yapsın istiyorsun
da,
o zaman biliyorsun kısır döngüye bağlayacak yeniden beliren soru işaretlerin ya
o vakit kalakalıyorsun, birbirinden bambaşka yerlerde ayrı ayrı..

2 Haziran 2011 Perşembe

Sessizce

En son 27 Ocak'ta Murathan Mungan'dan alıntı yaptığım yazıya takıldı gözüm. Habire baştan tekrar okudum. İşte o söz:

"Aptallığımız, birbirimizde sahip olmadığımız özellikleri aramamızdı."

O zamanlarda bambaşka umutlar taşıyarak yazarken şimdi ise nokta konulmuş bir durumu ifade ediyor benim için. Sindirilmekte olan şeylerin intikalinden geriye kalan çıkarım! Ne acı, ne soğuk bir his; iliklerimi dondururcasına... Dayan dayan, elbet kanın kaynayacak yeniden hissedeceksin içinde sıcaklık diyerek teselli ediyor insan kendini, ardına bakarken buluverdiğinde kendini. Bu soğukluktan mıdır nedir bu hissizlik, ne öncesi oldu sanki ne de kapıda bekleyiveren gelecek hayali yaşandı... Sanki bir rüyaydı ve net değil aklımda bazı anlar, aklım kabul etmek istemiyor mu bilerek, işte onu ben bilmiyorum. Aklımla aynı dili konuşamıyorum, ne de kalbimle hoş. Ama anormal değil mi bu derece normal oluşum? Savaş sonrası gibi değil kalbimin içi! Nadas dinginliği var(!) Ya henüz tam bende vuku bulmadı bu karar, ya da çoktan bulmuş da kalbim mi kabul etmek istememişti de dilimden çıkınca hemen kabulleniverdi. Dün yalnızdım, rüyamda yüzü silik bir iz vardı başımı döndürdü mutluluktan, ya sonra, şimdi uyandım ve yine yalnızım gibi bir his. Gerçeklere kapatmış olmaktan korkuyorum kendimi. İçimden geçenler yine de umut vaat ediyor bana; gerçeklere epey önceden -hala henüz gerçeklere uygun yaşamazken- açmışım kendimi de ondan şimdi nötrüm diye düşünüyorum. Umuyorum öyleyim; her kararı verirken sabrettiğim, beklediğim zaman yanıltmasın beni dilerim..

27 Ocak 2011 Perşembe

Ne kadar gerçeğiz kendimize?

"Aptallığımız, birbirimizde sahip olmadığımız özellikleri aramamızdı."

Kim bilir kimler ne tür durumların ardından kullanırdı bu cümleyi. Pişmanlıktan mı, ayrılık sonrası mı, çaresizlikten mi, farkına varış mı vs... Ya da yolun başındayken gerçeklerle yüzleşip bunu anlayıp tereddüte düşüp bilinçli olarak yola devam etmenin verdiği "kontrollü olmak zorunluluğuyla hareket etmekten" kaynaklı bir huzursuzluk mu?

Hep birbirimizi olduğumuz gibi kabul ettiğimizi düşünürüz. Oysaki kalpteki başkadır, akıldaki de... Bazen görmek istediğimizi gibi görürüz, aksini bildiğimiz halde işimize öyle gelir. Artık buna kendimizi şımartmak mı denir, kandırmak mı yoksa gerçeklerden kaçmak mı siz adını koyun. Ama asıl olay gerçekleri tüm soğukluğuyla yüzümüze vuran anlık sözler, hareketlerdedir. Tokat yemiş gibi oluruz. Hep bir "ama" ile başlar savunma mekanizması. Önce bencil düşünürüz sonra sakin kalmaya çalışırız - bir olgunluğa eriştiysek- ve uzlaşırız. Başka yapacak ne vardır ki! Karşılıklı anlaşmaya çalışmaktır önemli olan. Saygı duymaktır. Tabii daha da önemlisi bu dengenin korunması ve durumun istismara yönelmemesidir.

Tüm bu hayatın karmaşasında sizce bu dengeyi koruyabiliyor muyuz? Kaçımız hararetli bir konuşma esnasında ve kendi istediğini gerçekleştirmeye çalışırken karşısına çıkan bir engelde böyle soğukkanlı olabilir? Bir düşünün... Varsa etrafınızda sahip çıkın bu insana! Onu da anlamaya çalışın...