Her yaşadığımız gün bir önceki güne göre değişmiş oluyoruz değil mi? Gördüklerimiz, duyduklarımız, öğrendiklerimiz, hissettiklerimiz değişince fikirlerimiz de ve bizi biz yapan bakış açımız da değişiyor. Kendimize yabancı mıyız o zaman?
"Ne büyük konuşsam başıma gelir zaten" ben bu cümleyi çok kullanırım. Üstüne bir de "Büyük konuşmayayım diyeceğim ama bu sefer gerçekten konuşabilirim çünkü bu artık asla olmaz..." dediğim zamanda bir bakmışım yapıyorum bile!
Sonra da bile bile yapmaya devam ederim. Neden? E bu sefer de girdik bir alamete sonunu görmeden olur mu?
Sonuç ne olur? Ya hüsran ya bayram...
Başkasına öğüt vermek, yol göstermek kolay; hele ki biraz mantıklı biriyseniz arkadaşlarınız arasında bir anda sosyal danışman ilan edilmeniz an meselesi ama iş kendimize gelince? En olmadık en umulmadık şeyler çeker değil mi? Caziptir bir kere... Nerede gizem varsa orada hayat vardır! Yaşanılacak şeyler vardır.
Asıl soru işte: kaç defa bunun ardına saklanacağım... Çocuk gibi elmayı da şekerini de güzelce yemek ne ala, ama sapı elimde kalınca tekrar o kıpkırmızı elmanın büyüsüne kapılıp da yememem gerektiğine ne zaman ikna olacağım bilmiyorum. En iyisi şimdilik kurtları görmeye başlar başlamaz elmayı çöpe atabilmekle işe başlayayım ki alışkanlıklar bir anda da bırakılamaz ama değil mi ya!
Aslında belki de saklanmıyorumdur; uçuruma atlayan ben değilimdir, uçurumun ta kendisiyimdir de ondan çekiyorumdur arızaları, kimbilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder