27 Ocak 2011 Perşembe

Ne kadar gerçeğiz kendimize?

"Aptallığımız, birbirimizde sahip olmadığımız özellikleri aramamızdı."

Kim bilir kimler ne tür durumların ardından kullanırdı bu cümleyi. Pişmanlıktan mı, ayrılık sonrası mı, çaresizlikten mi, farkına varış mı vs... Ya da yolun başındayken gerçeklerle yüzleşip bunu anlayıp tereddüte düşüp bilinçli olarak yola devam etmenin verdiği "kontrollü olmak zorunluluğuyla hareket etmekten" kaynaklı bir huzursuzluk mu?

Hep birbirimizi olduğumuz gibi kabul ettiğimizi düşünürüz. Oysaki kalpteki başkadır, akıldaki de... Bazen görmek istediğimizi gibi görürüz, aksini bildiğimiz halde işimize öyle gelir. Artık buna kendimizi şımartmak mı denir, kandırmak mı yoksa gerçeklerden kaçmak mı siz adını koyun. Ama asıl olay gerçekleri tüm soğukluğuyla yüzümüze vuran anlık sözler, hareketlerdedir. Tokat yemiş gibi oluruz. Hep bir "ama" ile başlar savunma mekanizması. Önce bencil düşünürüz sonra sakin kalmaya çalışırız - bir olgunluğa eriştiysek- ve uzlaşırız. Başka yapacak ne vardır ki! Karşılıklı anlaşmaya çalışmaktır önemli olan. Saygı duymaktır. Tabii daha da önemlisi bu dengenin korunması ve durumun istismara yönelmemesidir.

Tüm bu hayatın karmaşasında sizce bu dengeyi koruyabiliyor muyuz? Kaçımız hararetli bir konuşma esnasında ve kendi istediğini gerçekleştirmeye çalışırken karşısına çıkan bir engelde böyle soğukkanlı olabilir? Bir düşünün... Varsa etrafınızda sahip çıkın bu insana! Onu da anlamaya çalışın...