1 Temmuz 2018 Pazar

Bana bi citrus gin tonic lütfen.

Otokontrolümü sağlayabilmem için kafamı dinlemeye ihtiyacım olduğunda kabuğuma çekilirim. Bu hem hissettiklerimin farkındağına ulaşabilip rotamı çizebilmek, hem de bu haletiruhiyede etrafımdakileri farketmeden kırmamak için. Uzaklaşmak iyi geliyor. Şartelleri kapatıp yabancı bir yerde olmak. Kendini sıfırdan programlamak gibi. Dalga sesleri eşliğinde tıpkı zihnime ve kalbime keşif yapmam gibi şu an.

Karışığım. Dağınığım. Parçalarımın ağırlığı neyle ilintili çözmeye çalışıyorum. Kabullenişe erdim. Olduğu gibi gelsin gerçekler. Ziyanı yok. Yaşadığım güzel zamanları deneyimlemek de bir şanstı.

Şu an sorguladığım kendi içim. Karmam iş başında ona eminim. Sebebini linkleyemiyorum henüz.

Bir çok kaynağı olabilir:

- İstediğimi elde etmem için inat edip oldurmaya çalışmak (Ki burada karmam bana şapka çıkarsın çünkü olsa güzel olacağına inandığım halde çok başarılı şekilde iradeliyim, oldurmaya çalışmıyorum. Üstelik bilinçaltı çalışmalarım işe yaramış olacak ki niyet olarak bile böyle bir istek içinde değilim. Olacaksa kendiliğinden gelişmesine dair isteğim o kadar baskın ki bunu her fark ettiğimde kendimle gurur duyuyorum geldiğim nokta için.)

- Kahramanlık rolüne girip içinde bulunduğu zor durumdan çıkarmaya çalışmak (Sevgili karma üzgünüm ama bu maddede de beni alt edemediniz. Birey olmanın en önemli temellerinden biri kendini sorumlu olmadığın olaylardan soyutlayabilmek ve kendinden salt sorumlu olduğun davranışa geçirebilmek. Bu anlamda izlediğim yolu şu ki; her ne yaşadıysa onun sorumluluğu, sorunu kendi çözmesi gereken bir şey, eğer o aşamada benim yanımda olmak isterse olabilir, paylaşmak isterse paylaşabilir; bana düşen dinleyip güç vermek ve yolunu kendi başına bulması için onu yüreklendirmek.)

- Onu tanımadan ona dair zihnimde bir karakter silüeti yaratıp içine onu yerleştirmek ve öyle biri olduğu sanısına kapılmak ( Kendimi bunu yapmak üzereyken bulup  hemen “Sen bir orada dur Yağmur!” diyebildiğim için de mutluyum. Onu olduğu gibi tanıyabilmek için -benim için konfor ve mutluluk alanımdan çıkmak anlamına geleceği için zor olsa da- kafasını toplaması gerektiğini konuşup onu kendi haline bırakmam bu başarımın hak edilmiş bir kanıtı.)

- Etraftakilerin hakkımızda ne düşüneceği (Aslında yaşadığım bu garip deneyimi başkasından dinlesem ön yargılı olabilirdim diyorum. Çünkü inanılması güç bir şeffaflık var. Genelde insanlar buna ihtimal vermek yerine inanmamayı tercih eder, çünkü hayat şimdiye kadar karşılarına onların masumiyeti kaybetmesine sebep olacak olaylar silsilesi yaşatmıştır çoğu zaman. Ancak bilgelik veya farkındalık boyutuna ulaşmış veya optimist bakış açısına sahip insanlar bunu anlayabilir. Hoş, kimseye anlatmaya çalışmak veya inandırmaya çalışmak gibi bir niyetim veya çabam olmaması kendi adıma ne çok yol katettiğimin bir kanıtı daha. Gerçi diğer yandan olur da bir gün bilseler bile, anlayamayacakları bir duygu durumu içinde olduğumuzu onlara kanıtlamaya da çalışmazdım sanırım. Kime ne ki. Bizim hayatımız, bizim tercihlerimiz. İnsanların bizi nasıl gördükleri, tamamen kendi algıları, altyapıları ve hayata bakış açılarını yansıtacak zira.)

- Geriye kaldı son madde. Yalın kabulleniş. İlk defa başıma geldiği için bunda acemiyim. Çünkü uyum boyutu beni ve şimdiye kadarki inanışlarımı aşar nitelikte. Bazen sen inansan da, içgüdülerinle emin olsan da, yaşamak istediğin şeylere hazır olsan da, karşındaki aynı hazırlıklı olma durumunda değilse sana kenara çekilmekten başka çare kalmıyormuş. Evet olaylara saf ve katıksız bir berraklıkla bakabilip, bakış açımın da doğruluğunu teyit ederek yol almak daha da acı veriyor çünkü her şey tam da düşündüğün şekilde ilerliyorsa olumlu olumsuz, devamını bilip o anı dondurmaya çalışmak her yiğidin harcı değil bence. En azından bu tutumum için bu sefer beni tebrik edebilirsin ya da en azından hakkımı verebilirsin ey karma:). Geri kalan kabulleniş kısmı içinse çabalıyorum.  Egodan, bencillikten sıyrılıp bu aşamaya geçmenin verdiği güçle çabalamaya çalışıyorum. Dayanağım kuvvetli neyseki.

Keşfime eriştim sanırım. Kafamı yazıdan kaldırıp etrafa bakıyorum. Direk aklıma gelen şu oluyor:

Hayat yansımam gibi sanki. Dün tüm gün beynimin içi "Tsunami"ye kapılmış gibi oradan oraya kayboluyordu dalga yığının içinde şiddetli bir kuvvetle ve hava sağanaktı, saatlerce bilmediğim bir ülkenin sokaklarında plaj şortu ve bikiniyle deli gibi bir sağanak altında ıslanarak yolumu bulmaya çalıştım sırılsıklam, deniz* inadına sakin ve her yağmur damlasını nasıl yuttuğunu kanıtlamaya çalışırcasına şeffaf ve heybetli (*deniz, ilgili bireye refere eder, mercanlarını deneyimleme şansına nail olamadığımız), plaj ıssız ve terkedilmiş ve yağmur hiç dinmemişti..

Şimdiyse pırıl pırıl bir güneş, altın kumlar, insanlar cıvıl cıvıl, deniz dalgalı; yaşadığını, çabaladığını kanıtlar ve bana “Akşam olacak durulacağım. Gel dal derinliklerime...” diye fısıldarcasına, kulağımda Ediz Hafızoğlu adeta masaj yapıyor ağır yükünün altında tutulmuş kaslarıma, “Balkansko”, “Bulut gelir”, “Uzaklarda”, “Girdik”, "Sabah" dinliyorum.

Yine sadece enerjimin ilgili frekansa ulaşıp huzur ve şefkat vermesini ümit ederek, denizi yerine playlistimin derinliklerinde dolanmaya başlıyorum. Müzik sadece tevekkülümü besleyen.

Çok şükür ki dinledikçe beni gülümseten şarkılarımla huzur dolabiliyorum. Yanında da portakal-lime-zencefilli cin tonik; enfes! Tam da içimdeki karmaşıklığa denk lezzet. İçtikçe ferahlamaya...

Hiç yorum yok: